Çocuk sahibi olma kararının siyasileşmesi üzerine: “Doğuralım da kim bakacak?!”

Tuğba Gürçel Akdemir

Yıllardır Avrupa’nın geleceği ile ilgili tartışmalarda masada olan ve son dönemlerde Türkiye’de de sıklıkla özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından gündeme getirilen doğum oranlarındaki düşüş meselesi yine yeniden sadece kadın üzerinden okunmaya çalışılan bir konu halini aldı. Oysa günümüzde ebeveynlik, bu dünyaya ve bu ülkeye çocuk doğurmak, çok boyutlu tartışılması gereken bir konu olmalı. Ekonomik kaygılar Türkiye gibi öngörülemez ekonomilerde elbette ki bu meselenin tam da kalbinde yer alıyor. Ayrıca tüm dünyada içinde yaşadığımız iklim krizi, yeryüzünün kaynaklarını sömürerek bitirmekte olduğumuz gerçeği, gelecek nesillere bırakacak bir dünya kalmaması kaygıları da oldukça ortak endişe kaynakları. Bu konuları farklı boyutlarıyla tartışan pek çok araştırma olduğunu not düşerek, burada daha farklı bir noktaya değinmek istiyorum.

Bu meseleyi ele alırken, düşünülmesi gereken başlıkların başında destek mekanizmaları geliyor. Günümüzde ebeveynlik, yalnızca çocuğu büyütme sorumluluğundan ibaret değil — iş, sosyal hayat ve aile içi roller arasında giderek daha karmaşık bir denge haline geldi. Bu ortamda büyükanne-babalar, akrabalar ve komşulargibi yakın çevrenin sunduğu destek, birçok ebeveyn için vazgeçilmez hale geliyor. İlginç bir şekilde, bazı güncel araştırmalar bu desteğin doğurganlık kararlarını hem olumlu hem de olumsuz biçimde etkileyebileceğini gösteriyor — ve bu süreç ebeveynlerin ruh sağlığı üzerinde derin izler bırakabiliyor.

Öncelikle geniş aile desteği (grandparental support), çocuk bakım maliyetlerini düşürerek ebeveynlerin çocuk sahibi olma olasılığını artırabilir. International Tax and Public Finance dergisinde yayımlanan bir ekonomik model çalışmasına göre, büyükanne ve büyükbabanın aktif bakıcılık rolü, çocuk yetiştirme maliyetini azaltarak devletin doğum teşvik stratejilerinin etkinliğini yükseltebilir (Cipriani ve Fioroni, 2024). Ayrıca, Avrupa çapında yapılan çalışmalar (örneğin GGS veri setine dayanarak) grandparenting – hem duygusal hem fiziksel destek – ile yetişkin çocukların doğurganlık niyeti arasında pozitif bir ilişki olduğunu ortaya koyuyor (Dantis, Rizzi ve Baudin, 2023). Araştırmalar, bir büyükanne veya büyükbabanın vefatının, çocuk sahibi olma olasılığını beş puana kadar düşürebileceğini ortaya koyuyor — bu da yaşayan büyüklerin aslında soy bağları ve sosyal destek açısından ne kadar değerli olabileceğini gösteriyor (Okun ve Stecklov, 2021). Bu durum, ebeveynliğin getirdiği psikososyal yükü azaltmaya karşın, uzun vadeli duygusal dayanıklılığı da destekleyen bir unsur olabilir. Ancak elbette her destek tipi aynı etkiyi yaratmıyor: kuşaklararası çatışmalar ve düşük kaliteli iletişim, özellikle annelerde doğum sonrası depresyon benzeri belirtileri artırabiliyor. Bu da demek oluyor ki, pratik bakım sağlansa dahi, aradaki ilişki kalitesi yetersiz olduğunda duygusal desteğin yeri tam anlamıyla doldurulamayabiliyor. Üstelik, çevresel (sosyal) destek sistemlerindeki artış, her zaman doğrudan daha fazla çocuk anlamına da gelmeyebiliyor. Bazı aileler, bu ek desteğe dayanarak çocuk sayısını sınırlayıp her bir çocuğa daha fazla kaynak ve ilgi ayırmayı tercih edebiliyor.

Bu çelişkili gerçeklik, politika yapıcılar için kritik bir mesaj veriyor: sadece maddi teşvikler yeterli değil. Aile politikaları kaliteli kuşaklararası destek, duygusal dayanıklılığı güçlendiren ağlarvekültüre özgü çözümler içermeli. Ebeveynlere destek olmak, onların daha fazla çocuk sahibi olmasını sağlamak kadar, ruh sağlığını korumak adına da bir yatırımdır.

Doğum izninin uzatılması, bu sürecin maddi olarak desteklenmesi ve elbette bu desteklerin her iki ebeveyn için de uygulanması kritik önem taşıyor. Sonrasında ise kadının iş hayatına dönebilmesi için etkin destek mekanizmalarını devreye sokmak şart. Özellikle şehirde çekirdek aile olarak yaşayan ebeveynlerin çocukları hasta olduğunda ya da tatillerde çocuklarını bırakabilecekleri yerlerinin olmayışı, bunu bitmeyen bir ruhsal yük haline getirebiliyor. Üstelik ataerkil toplumlarda çoğunlukla kadınların “daha az kazanan” ve dolayısıyla “daha az önemli” işlerde çalıştığı varsayıldığından, işyerinden izin istemek de daha çok kadınlardan bekleniyor. Bu da kadının iş hayatında karşılaştığı cam tavanları daha da kalınlaştırarak, ebeveyn olmanın yükünü iş hayatında da kadına eşitsiz bir şekilde yüklüyor.

TÜİK verilerine göre Türkiye’nin toplam doğurganlık hızı, 2001’de 2,38 iken 2024’te 1,48’e geriledi. Bu düşüş, kuşaklar arası sosyal bağlılıkların zayıflaması ve aile içi destek ağlarının erozyona uğraması ile bağlantılı olarak değerlendiriliyor. UNFPA Türkiye için nüfus yenilenme düzeyinin altındaki doğurganlık, toplumsal ve ekonomik etkileri olan bir dönüşüm ile ilgili endişelerini dile getiriyor.

Türkiye’de son yıllarda gitgide artan, geleneksel geniş aile yapısının zayıflaması ve sosyal izolasyonun artması, ebeveynlere sunulan bu desteğin azalmasına yol açarken doğurganlık kararları ve ebeveynlerin ruh sağlığı açısından derin etkiler doğuruyor. Aile politikaları da bu zorluğa tam yanıt veremeyebiliyor. Sosyal yardımlar ve doğum teşvikleri artarken bile, Türkiye’deki politika araçlarının geleneksel geniş aile yapısına dayalı desteği yeterince kapsayıcı hale getirilmediği eleştiriliyor.

Tüm bu araştırmalar hem dünyada hem de Türkiye’de ebeveynlerin çevresel destek eksikliği — özellikle büyük anne-baba, akraba ve komşular gibi geleneksel destek kaynaklarının zayıflaması — yalnızca demografik trendleri (düşen doğurganlık) değil, aynı zamanda ebeveynlerin ruh sağlığını da olumsuz etkilediğini gösteriyor. Güncel araştırmalar, bu konunun yalnızca bireysel bir problem olmadığına; toplumsal bir dönüşüm gerektirdiğine de işaret ediyor. Aile politikaları ve sosyal destek mekanizmaları yeniden tasarlanırsa, hem doğurganlık kararları hem de ebeveynlerin duygusal refahı açısından daha umut verici bir gelecek mümkün olabilir. Bu şartlar sağlandığında bile kadınlara doğum yapmalarına dair bir baskı kurulması elbette hala yersiz olacaktır ancak çocuk sahibi olmak isteyip de destek mekanizmalarının eksikliği ve sosyal politikaların konuyu görmezden gelmesi dolayısıyla endişe eden ebeveynler için bunların değişmesi olumlu bir etki yaratacaktır. Sonuç olarak, kadınlar üzerindeki baskıyı artırmaktansa destek sistemlerini bir sosyal politika dahilinde daha iyi kurgulamak; “Doğuralım da kim bakacak?” sorusuna bir cevap olabilir.

Kaynakça

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı. (2025). Sosyal Politika Çalışmaları – Aile Destek

Merkezlerinin Rolü. Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, 25(Aile Özel Sayısı Cilt-1),

11-48.

Alan, Ş. (2025). TÜİK Verileri Işığında Aile Yapısındaki Değişimlerin Sosyolojik

Değerlendirmesi. Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 27: 177-198.
Aracı, E. (2024). Understanding Turkish family through Turkish Family Surveys. Güncel

Sosyoloji, 5(3-2).

Cipriani, G.P. ve Fioroni, T. (2024). Grandparental childcare, family allowances and

retirement policies. Int Tax Public Finance 31, 1669–1692.

https://doi.org/10.1007/s10797-023-09822-9

CSGB / Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı. (2023). Eğitimli bakıcıların desteklenmesi

projesi etki analizi raporu. SGK.

Dantis, C., Rizzi, E.L. ve Baudin, T. (2023). The Association between Religiosity and

Fertility Intentions Via Grandparenting: Evidence from GGS Data. Eur J Population 39, 1 https://doi.org/10.1007/s10680-023-09652-9

Devlet Planlama ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı. (2025). Aile ve Nüfus ve Demografik

Dönüşüm Raporu. ÖİK / Resmî İstatistik Raporu.
Okun B.S. ve Stecklov G. (2021). The Impact of Grandparental Death on the Fertility of

Adult Children. Demography, 58(3):847-870.

doi: 10.1215/00703370-9015536. PMID: 34042986.

Oku

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Dr. Öğr. Üyesi Tuğba GÜRÇEL AKDEMİR

Lisans, Yüksek Lisans, Doktora: Bilkent Üniversitesi

Araştırma Konuları : Karşılaştırmalı siyaset, Avrupalılaşma, Türkiye Siyaseti.

Latest videos