Sırbistan’daki Tren Kazası, Türkiye’deki Otel Yangını: İki Ülke, İki Felaket, İki Benzemez Deneyim

1 Kasım 2024’te Sırbistan’ın kuzeyindeki Novi Sad şehrindeki tren istasyonu yenileme çalışmaları sırasında çökmüş, 15 kişinin ölümüne neden olmuştu. Aylarca süren ve üniversite öğrencilerinin başı çektiği hükümet karşıtı protestolar sonucunda, Sırbistan Başbakanı Miloš Vučević 24 Ocak 2025’te istifa kararı aldığını duyurdu. Aynı zamanda kazanın gerçekleştiği Novi Sad Belediye Başkanı Djuricde görevinden ayrılacağını şu sözlerle duyuruyordu: “Siyasilerin sorumluluklarını kabul etmesi ve toplumdaki gerginliğin düşürülmesi için hazır olmaları gerektiğini düşünüyorum.”[1]

Türkiye’de okumaya, duymaya ne kadar hasret kaldığımız bir haber, değil mi? Sırbistan’da bu gelişmeler yaşanırken, Türkiye’de 21 Ocak 2025 tarihinde Bolu’da meydana gelen otel yangınında canını kaybeden 78 kişi ve sonrasında sokaklara yansı(ya)mayan bir “sosyal medya öfkesi”… Olayın ardından, daha önce pek çok felakette de karşılaştığımız üzere, herhangi bir istifa olmadığı gibi, toplumda da belli bir kesimde oluşan öfke herhangi bir toplumsal harekete dönüş(e)medi. Bu iki ülke arasında, yaşanan felaketler karşısında toplumun tepki gösterme ve sorumlulardan hesap sorma şekli açısından ortaya çıkan farkı ne açıklayabilir?

Bu iki ülkeye ilk bakışta karşımıza çıkan benzerlik, son yıllarda gitgide yükselen siyasi otoriterleşme ve bununla paralel olarak kurumların işlevsizleşmesi, yozlaşması, yolsuzlukların ve liyakatsizliğin artması şeklinde seyreden bir süreç. Her ne kadar otoriterleşmenin yarattığı bu tür örüntüler benzerlik gösterse de felaketler karşısında toplumun örgütlenmesi ve ulaştıkları sonuçlar Türkiye ve Sırbistan’da özellikle de yakın zamanlı yaşanan ve yukarda bahsi geçen iki olayda epey farklı oldu. Bu nedenle otoriterleşme fenomeninin ötesine geçerek, toplumsal hareketlerin ortaya çıkışını açıklamak için daha derine bakmak doğru olacaktır.

Türkiye ve Sırbistan’daki toplumsal hareketleri karşılaştırırken dikkate alınması gereken birkaç önemli nokta şöyle sıralanabilir: tarihsel bağlam ve siyasi rejim, siyasi kimlik ve hedefler, toplumsal hareketlerin dinamikleri ve katılımcılar.

Tarihsel açıdan bakıldığında Sırbistan’daki toplumsal hareketlerin, özellikle 1990’lar ve 2000’ler boyunca, Yugoslavya’nın parçalanmasından sonra şekillendiği gözlemlenebilir. Savaş sonrası toparlanma, milliyetçilik ve demokrasi mücadelesi gibi konular hareketlerin ana odak noktaları olmuştur. 2000’lerdeki Otpor hareketi Slobodan Milošević rejiminin devrilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bu bağlamda Sırbistan’ın yakın geçmişinde önemli bir toplumsal hareket yaşandığını ve amacına ulaştığını söylemek mümkün. Türkiye’deki toplumsal hareketlerin uzun soluklu bir tarihsel bir arka plana sahip olduğunu iddia etmek ise güç. Osmanlı Devleti ve erken Cumhuriyet dönemlerinde aşağıdan yukarıya doğru toplumsal örgütlenmelere pek olanak tanımayan güçlü merkezi yapı nedeniyle toplum büyük oranda memleket meselelerine duyarsız kalmıştır. İlerleyen yıllarda, ülkede sıkça görülen askeri darbe girişimleri öncesi gerçekleşen toplumsal eylemler ve 2000’lerdeki Gezi Parkı eylemleri gibi kitlesel protestoların, toplumsal değişim arzusunun bir yansıması olarak ortaya çıktığı söylenebilir. Ayrıca, 2000’lerde iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile birlikte toplumsal hareketler dini, siyasi ve kültürel kimlikler etrafında daha belirgin hale gelmiştir. Bu yönüyle Türkiye’de toplumsal hareketler genele hitap etmek yerine aidiyet, grup-içi dinamikler ve kendini ayrıştırdığı “ötekine” karşı bir örgütlenme şeklinde ortaya çıkmakta, diğer bir deyişle bütünleştirici değil ayrıştırıcı bir karakter sergilemektedir. Gezi Parkı eylemleri, son yıllardaki örgütlü toplumsal hareketler içerisinde görece en birleştirici (gençler, kadınlar, LGBT+ bireyler, çevreciler) kitlesel protesto olarak nitelendirilebilirse de amacına ulaşmaktan hayli uzak bir noktada, katılımcılarının uzun yıllardır hükümetlerce damgalanmaya ve çeşitli yıpratıcı hukuki süreçlere maruz kaldıkları bir deneyim olarak yerini almıştır toplum hafızasında.

Siyasi kimlik ve hedefler açısından bu iki ülkedeki toplumsal hareketleri karşılaştırdığımızda ise Sırbistan’daki toplumsal hareketlerin daha çok demokratikleşme, Avrupa Birliği’ne entegrasyon ve eski Yugoslavya’dan kalan milliyetçi eğilimlere karşı durma üzerine yoğunlaştığını, 2000’lerin başında Sırp halkının toplumsal hareketlerinin, demokrasiye geçiş ve totaliter yönetimlerin sona erdirilmesi yönünde olduğunu söylemek mümkündür. Sonraki yıllarda ise ekonomik sorunlar, yolsuzluk ve hükümetin medya üzerindeki baskıları gibi unsurlar bu hareketleri şekillendirmiştir. Türkiye’deki toplumsal hareketler ise genellikle laiklik, demokrasi, insan hakları ve özgürlükler gibi evrensel değerler etrafında şekillenmiştir. Ayrıca, AKP’nin politikaları, Kürt meselesi ve kadın hakları gibi konular, toplumsal hareketlerin temel hedeflerini oluşturmuştur. Gezi Parkı eylemleri gibi örnekler, çevrecilik ve kentleşme karşıtlığının yanı sıra, demokrasiye ve hükümetin otoriterleşen politikalara karşı da önemli bir itiraz olarak ortaya çıkmıştır.

Toplumsal hareketlerin dinamikleri ve katılımcı profili açısından karşılaştırdığımızda ise iki ülkede önemi farklar ortaya çıkmaktadır. Sırbistan’da toplumsal hareketler genellikle ekonomik sorunlar, yolsuzluk, özgürlükler ve sosyal adalet üzerine odaklanmaktadır. 2010’ların sonlarına doğru hükümetin otoriterleşmesine karşı çıkan gençler ve sivil toplum örgütleri önemli bir rol oynamıştır. Türkiye’de ise toplumsal hareketlerin genellikle büyük şehirlerde yoğunlaştığı görülür. Özellikle gençler, entelektüel gruplar ve şehirli halk, bu hareketlerde önemli rol oynamaktadır. Ancak belirtildiği üzere, Türkiye’de bu tür hareketler toplum tabanına yayılamamakta ve çoğunlukla sadece belirli bir kesim tarafından desteklenmektedir. İki ülkedekitoplumsal hareketler arasındaki en büyük farklardan birisi budur.

Farklı yönlerden karşılaştırarak bu iki ülkedeki felaketlerde toplumun tepkisini ve bunun siyasi sonuçlarını değerlendirdiğimizde, iki önemli fark ortaya çıkıyor: Otoriterleşmenin derinliği ve toplumun bir bütün olarak hareket etmesi. Buna göre her iki ülkede de yükselen bir otoriterleşme olmasına rağmen Türkiye’de toplum üzerindeki baskının daha fazla olduğu, hükümete yönelik eleştirilerin hukuki sonuçlar doğurduğu ve tüm bunların toplumu sindirdiği aşikardır. Sırbistan’da ise siyasilerin, bu son yaşanan tren kazasında da olduğu gibi sorumluluk almak konusunda Türkiye’ye kıyasla çok daha yakın olduğunu söylemek mümkün. Bu tür toplumsal eylemler, örneğin otel yangını için Türkiye’de yapılmış olsa birçok gözaltı olacağı öngörülebileceğinden, toplum vicdanını rahatsız eden birçok meselede halk suskun kalmayı tercih etmektedir. Diğer yandan, toplumsal hareketin örgütlenmesi açısından baktığımızda, Sırbistan’da üniversite öğrencilerinin başı çektiği olayda toplumun tüm kesimlerine yayılan ve kaza başka bir şehirde yaşanmasına rağmen başkentte toplanan çok sayıda vatandaşın aynı amaç için yan yana durabildiği görülmektedir. Oysa Türkiye’de otel yangınında, kayak tatili esnasında bu yangınla karşı karşıya kalan kesim toplumun orta-yüksek gelir grubuna ait bir grup olduğundan yine bu kesim tarafından benimsenen bir acı olmuş, toplumun tabanına yayılamamış, hükümete ya da sorumlulara karşı yekpare bir duruş sergilenememiştir. İşte bu iki temel nedenden dolayı Sırbistan’da 15 kişinin hayatını kaybettiği olay sonucu oluşan toplumsal protestolar Başbakan’ın ve Belediye Başkanı’nın istifasını getirirken, Türkiye’de 78 kişinin can verdiği otel yangınında yetkililerin ihmali konusunda toplumda yaygın bir kanı olmasına rağmen ne toplumsal bir örgütlenme yaşanabilmiş ne de bir istifa haberi gelmiştir. Daha da kötüsü, Türkiye toplumunda üst üste yaşanan felaketlerdeki deneyimlerden yola çıkarak bu tür ihmallerin azalacağına, sorumluların hesap vereceğine, bir gün adaletin sağlanacağına dair inanç ve umut da gitgide sönükleşmiş, kesif ve sessiz bir kabulleniş hüküm sürmektedir…


[1] NTV, 28.01.2025. “15 kişinin öldüğü tren kazası istifa getirdi: Sırbistan Başbakanı Vucevic ve belediye başkanı görevi bıraktı” (https://www.ntv.com.tr/dunya/sirbistan-basbakani-milos-vucevic-istifa-etti,XXvaEoInqk2Ov2HbxrtB2w#)

Oku

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Dr. Öğr. Üyesi Tuğba GÜRÇEL AKDEMİR

Lisans, Yüksek Lisans, Doktora: Bilkent Üniversitesi

Araştırma Konuları : Karşılaştırmalı siyaset, Avrupalılaşma, Türkiye Siyaseti.

Latest videos