İklim Diplomasisinin Mavi Sınavı: Denizler Masada, Peki Kararlar Nerede?

Aygün Karlı

Dünyamıza mavi gezegen denmesine rağmen gezegenin kaderini belirleyen uluslararası toplantı masalarında o mavilik uzun yıllar boyunca görünmez kalmıştır. İklim krizini konuştuğumuzda aklımıza genellikle atmosferdeki karbon yoğunluğu, sanayi bacaları veya karasal orman yangınları geliyor. Oysa krizin en şiddetli cephelerinden biri sessizce ısınan, asitleşen ve ekosistemi çökmekte olan okyanuslarımızın derinliklerinde yaşanıyor. Bilimsel veriler tartışmaya yer bırakmayacak kadar net: Okyanuslar, 1955’ten bu yana insan faaliyetlerinin ürettiği aşırı ısının yaklaşık %93’ünü absorbe ederek gezegenimiz için hayati bir ısı kalkanı görevi gördü.

Peki, bu devasa hizmete karşılık küresel iklim rejimi okyanuslara hak ettiği değeri veriyor mu? BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) kapsamında alınan son 30 yıllık kararları (COP, CMP ve CMA) incelediğimiz yeni araştırmamız bu sorunun yanıtını ararken iklim diplomasisindeki tarihsel bir kör noktayı ve ardından gelen mecburi uyanışı gözler önüne seriyor.

Kayıp Yıllar ve Zorunlu Uyanış

İklim rejiminin tarihsel gelişimine baktığımızda 1997 tarihli Kyoto Protokolü döneminin denizler açısından kayıp yıllar olduğunu görüyoruz. O dönemde alınan kararlar incelendiğinde, denizel çevre politikalarının şaşırtıcı derecede sınırlı kaldığı; var olan sınırlı kararların da neredeyse sadece küçük ada devletlerinin dirençliliği başlığına sıkışıp kaldığı anlaşılıyor. Elbette ada devletlerinin varoluşsal tehdidi kritikti; ancak o dönemde okyanuslar, iklim denkleminin bir parçası olarak değil sadece mağdur bir coğrafya olarak görülüyordu.

Neyse ki 2015 Paris Anlaşması bu gidişatta keskin bir viraj alınmasını sağladı. Paris sonrası süreçte okyanus ve denizler görmezden gelinen bir alan olmaktan çıkıp çözümün merkezine yerleşmeye başladı. Artık masada sadece ada devletleri yok; denizel biyoçeşitlilik, mavi karbon süreçleri, okyanus asidifikasyonunun önlenmesi ve deniz turizminin sürdürülebilirliği gibi çok daha derinlikli başlıklar tartışılıyor. Paris Anlaşması, okyanusları ilk kez resmi olarak yutak ve rezervuar tanımının ötesine taşıyarak ekosistem bütünlüğünün korunması gereken hayati bir varlık olarak kabul etti.

Teşhis Tamam, Tedavi Eksik: Bağlayıcılık Sorunu

Araştırma, denizlerin görünürlüğünün arttığını doğrulasa da politika yapıcıların yüzleşmesi gereken acı bir gerçeği de net bir şekilde ortaya koyuyor: Kararların hukuki niteliği. İncelediğimiz karar metinlerinin büyük çoğunluğu ne yazık ki tavsiye niteliğinde kalıyor. Deniz taşımacılığında emisyonların azaltılması veya deniz koruma alanlarının genişletilmesi gibi hayati konularda alınan kararlar, ülkelerin inisiyatifine bırakılmış siyasi taahhütlerden öteye geçemiyor. Uluslararası hukukta bu kararların yorumlayıcı bir gücü olsa da devletler üzerinde doğrudan bir yaptırım mekanizması henüz tam anlamıyla kurulamadı. Deniz ekosistemlerini korumak için sadece iyi niyet beyanlarına değil; bağlayıcı kotalara, somut finansman mekanizmalarına ve teknoloji transferine ihtiyacımız var. Araştırma bulgularımız Kyoto’dan Paris’e geçişte denizlerin rolünün arttığını kanıtlıyor; ancak asıl mesele bu rolü bağlayıcı bir rejime dönüştürmekte yatıyor.

Türkiye ve COP31: Mavi Bir Liderlik Fırsatı

Bu akademik tablo Türkiye için stratejik bir yol haritası sunuyor. Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olarak Türkiye, iklim değişikliğinin denizel etkilerine karşı kırılgan bir konumda olsa da COP31’e ev sahipliği yapma vizyonuyla bu gidişatı değiştirme gücüne sahip. Türkiye’nin ev sahipliği yapacağı bir iklim zirvesi denizel çevre politikalarının yan etkinlik olmaktan çıktığı ve müzakerelerin ana salonuna taşındığı bir dönüm noktası olabilir. Okyanusların karbon piyasalarına dahil edilmesi, araştırma-geliştirme fonlarının artırılması ve kararların bağlayıcılığının güçlendirilmesi Türkiye’nin liderliğinde atılacak adımlar olabilir. Denizler, iklim değişikliğinin etkilerini hafifletmede en güçlü ve sessiz müttefikimizdir. Ancak onları korumak için sadece mavi konuları konuşmak yetmiyor; bu konuşmaları somut, bağlayıcı ve finanse edilebilir eylemlere dönüştürmek gerekiyor.

Referans: Karlı, A., & Yıldız, M. (2025). “Küresel İklim Rejiminde Denizel Çevre Politikaları: Birleşmiş Milletler Taraflar Konferansı Kararlarına Dayalı Bir Değerlendirme.” DEHUKAM Deniz Hukuku Dergisi (DEHUKAMDER), 10. Yıl Özel Sayısı (Cilt: 8), 305-379. DOI: 10.64199/dehukamder.1643246.

Oku

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Arş. Gör. Aygün KARLI

Lisans, Yüksek Lisans: Ankara Üniversitesi Doktora: Hacettepe Üniversitesi (devam ediyor)

Araştırma Konuları : Sürdürülebilir Mavi Ekonomi, İklim Değişikliği, Deniz Politikası, Kamu Politikası, Teknoloji Politikası.

Latest videos